29 Eylül 2008

BAYRAM ŞEKERİM

ELİMİ ÖPTÜRÜP KANDIRDIĞIM Bİ BEBİŞ HATIRLATTI
HANİ ŞEKERİM DİYE:))
BU BAYRAM YOK ARTIK BENİM TATLI DİLLİM,
BANA "SARAYLIM" DİYEN ANANECİM.
BANA ANANECİĞİMDEN İKRAM İZAN MİRAS KALMIŞ BİRİ OLARAK ŞEKERLERİNİZİ GETİRDİM
TATLI YİYİP TATLI KONUŞALIM DİYE..
ŞEKER TADINDA GEÇSİN BAYRAMINIZ


Image Hosted by ImageShack.us

28 Eylül 2008

ÇILDIRTAN DİYALOGLAR

bilgisayara virüs girdi
aa nedeeenn nası yaptın

Y ENİ OYUNCAĞIM

Ramazanın sonuna geldik hayırlısıyla bir ay daha geçti ,sürekli yemeğe misafirim vardı,çoğunlukla habersiz yada 1 saat kala haberim oldu.Cidden havaların sıcak olması da tuz biber ekti.Kendimi hiç bu kadar yoğun ve yorgun hissetmemiştim.
Günlük telaşe içinde dinlenebildiğim ve kendime zaman ayırabildiğim tek yer burası biliyosunuz.
Sürekli okuyorum,müzik sürekli açık olmalı ve ben bişeyler yapmalıyım.
Bazen bir insanın yüzünde küçük bir tebessüme sebep olmak istiyorum..ve burda kurduğum minik dünya da buna dahil.
Üzüldüğüm şeyler de çok oluyor zaman zaman.Ben göründüğüm kadar güçlü değilim sanırım,beni incitmek çok kolay ve kolum kanadım düşüyor anında..
Ve bende "sanal" diye bi kavram olmadığını anladım iyice:(

Neyse,iç dökmeye ve karartmaya niyetim yok.Epey bozuk moralim çünkü.
Size pc işine köklü bir çözüm bulduğumu ama bağlantımda sorun olduğunu söylemiştim ya,
işte çözüm bu:

modemi boşa gidip yatırdım hastaneye, pc ci kızda bi türlü gelemeyince dün dayanamayıp gidip aldım modemi.
Ağ bağdaştırıcılar çakışıyomuş sanırım,teknik bi dille anlatamıcam,çünkü beni teknoloci dahisi sansa da bazıları:P aslında çoğu şeyi el yordamıyla okuya araştıra buluyorum.
Aaaah bu google ın dili olsa da konuşsa,ne aptal saptal şeyler aratıyorum yorgun düşüyo "bunu mu demek istedin ?" demekten bana:))
Neyse modemi algılamıyo pc sonuçta kurulmuyoda cd den vs ve bağlanmış bişey yok kardeşim diyo bana:D
Bağlantı bilmemnelerinde sorun var anladım(sanırım ağ bağdaştırıcıları deniyo)
com giabit cart curtlar anakart cd sinde ve ünlem var en sonunda kaldır a tıkladım nasılsa pc gene hastanelik oldu edasıyla:) cahil cesareti başka bişi değil,cd den on kere kurmayı denedim nereye tıklıcam onu bile bilmiyorum ama inat bu ya
Sonunda yeniden kuruldu 3com:)) diğer wan diye başlayan bişide ünlem hala duruyo bilen varsa yardım etsin rica edicem nedir bu?

Yani yeni oyuncağım uğur getirdi,canım bri m esirgemedi benden bağlantısını,bu sebeple ben ona daha bi bağlandım tabii:)) ama emanet ata binen tez iner hesabı,huzursuz oluyodum açıkçası.Bu ay faturasını ben ödicem ama hediye olarak,zaten o cadı bunu hesaplamıştır hehe:)))şaka şaka

3com kardeş kurulunca paşalar gibi kuruldu modem cd si de,benim ayaklarım yerden kesildi resmen.Ama saate baktım 5 ti,bu nasıl manyaklıktır dedim kendime ama dinledimi bilmem.
Sabit pc ye alışkınım ve çok rahat bu yaa,pil bitmez,bağlantı kopmaz(bizim kopar da)
ve şablon değişmek nedense bunda daha kolay gibi geldi(ne alaka demeyin öyle valla bütün programlarım bunda mesela)
O yüzden bnu bahane edebilirim şimdi şablon için değil mi?
Eveettt:D))
Amaaa onun da tadı bambaşkaaa yer minderlerim var kocamaaannn önüne kocaman sehpamı çekip şöyle yayılarak yazmak ta başka keyif.Tuşları şahane kayıyor yazarken bayıldım.
Hatta mutfağa bile götürebilmek süper hehe:)
O anın fotoğrafını çekerim bugün resimle değişirim şimdi üşendim valla.
Sonuçta nereye gidersem benimle gelecek olduğunu bilmek muhteşem bi duygu.

Gerçi nereye gidersem bu kafamdaki beni yiyen düşünceler de, bin türlü aksilikler de gelir peşimi bırakmazlar sağolsunlar:(
Off modum değişmeden uçayım ben

Vee yeni bi post daha girmiyim zaten acısını çıkartırcasına yazıp duruyorum habire,
bayramlar ailelerin biraraya gelmesi için önemli..Ben ne kadar sevmesem de bayramları..
Hepinizin kutlu ve mutlu olsun diyorum.
Ve ananecim hep derdi ki:"ALLAH YENİYE DE GÜLE GÜLE ÇIKARTSIN"
Nur içinde yatsın pamuğum nasılda beklerdi,minicik evi dolup taşardı her bayram onda kalırdık aahh ah..
Yok yok iyi değilim ben..İyi bakın yüreğinize..

..

YARATICI OLMAK..


NLP eğitimcileri Alice ve Caroline,
geçmişin ve günümüzün yaratıcı düşünürlerinin yanı sıra tahta önünde yaratıcılık dersi verirken
edindikleri kendi deneyimlerinden de güç alarak sağlık, iş, öğrenim, eğitim ve güzel sanatlar dahil farklı bağlamlarda başarılı olan stratejiler geliştirdiler. Yaratıcılığı etkin bir biçimde yeniden ortaya çıkardığına inandıkları 10 temel ilke saptadılar:

1) Hayatta olmanın yaratmak anlamına geldiğini unutmayın. Hepimiz belli bir yaratma potansiyeline sahibiz. Yaratıcılık, onunla birlikte doğduğumuz ya da doğmadığımız bir şey değildir. Yaşamınızın her alanında uygulanabilecek, modellenebilecek ve geliştirilebilecek
bir şeydir. Nefes alabiliyorsanız, yaratıcı bir edimde bulunuyorsunuz.
Besteci John Cage’in dediği gibi, “Kalbiniz atıyorsa, siz bir müzisyensiniz.”

Carl Rodgers, “Bir İnsan Olmak Üzerine” adlı kitabında şöyle yazar:
“Arkadaşlarıyla birlikte yeni bir oyun icat eden çocuk, izafiyet teorisini geliştiren Einstein, et için yeni bir sos yapan ev kadını ve ilk romanını yazan genç yazar; tanımlamak gerekirse, bunların hepsi yaratıcıdır"
ve onları yaratıcılık derecelerine göre sıralamanın anlamı yoktur.”

2) Tüm duyularınızı kullanarak “ne yaratmak istediğinizi” düşleyin. Açık ve net bir sunum oluşturun. İstemediklerinize değil, istediklerinize odaklanın. Gerçek anlamda yaratıcı olanlar, sonuçları da hayal eder ve “gerçekmiş gibi” davranırlar. Bir şeyi beyninizde denedikten sonra, gerçek yaşamda daha kolay yaratırsınız.
“Hayal edebiliyorsanız, yaparsınız.” Walt Disney.
“Dâhi gibi davranırsanız, dâhi olabilirsiniz.” Salvador Dali.

3) Aptal olun ve ..bu tuhaf yönünüzle gurur duyun! Aptallık, sakinleşmeniz ve olasılıkları görmeniz için şarttır.
Einstein’ın dediği gibi, “Bir fikir başta acayip değilse, hiç şansı yoktur.”
Wittgenstein, bilgece konuşmuştur: “Akıllılığın çorak tepelerinde durmayın; aptallığın yeşil vadilerine inin.”
Tuhaflık, genellikle yaratıcılığı tamamlar. Dr. David Joseph Weeks (Royal Edinburgh Hastanesi’nde bir nöropsikolog) ve Jamie James,“Ayrıksı İnsanlar: Delilik ve Acayiplik Üzerine Bir Çalışma” adlı kitaplarında, ayrıksı insanların, ortalama insandan 5-10 yıl daha uzun
yaşadıkları ve geriye kalan insanlardan daha sağlıklı, mutlu ve zekice bir yaşam sürdükleri sonucuna varırlar.

Dr. Weeks’e göre, ayrıksı bir insan,
“aykırıdır; yaratıcıdır; güçlü bir merak duygusuyla motive olur; idealisttir; dünyayı daha iyi bir yer yapmak, içindeki insanları ise daha mutlu etmek ister…”
4) “Bilmeme” egzersizi yapın. Dünyaya karşı çocuksu bir merak besleyin. Bir şey bilmiyorsanız, yaratıcı olma olasılığınız daha da artar.
Yaratıcı ruhlar, “doğru” yanıtı bilmezler; çünkü bunun, özellikle değişken ya da istikrarsız ortamlarda, çözümleri sınırlayacağının bilincindedirler. Aslında, yaratıcı ruhlar, “doğru ya da yanlış” şeklinde düşünmekten kaçınırlar. Kendilerine “Bu, kendim için ya da dünyada yaratmak istediğim şeye yararlı mı ya da bir şey katıyor mu?” diye sormayı tercih ederler. Şimdi yararlı değilse, ileride ya da başka bir bağlamda yararlı olabilir.

5) Görüş alanınızı genişletin ve bir halden bir diğerine akın. Yaratıcı ruhların ne yaptıklarından ziyade bunu nasıl yaptıkları önemlidir. Yaratıcılık, “bir var oluş hali” şeklinde düşünülebilir. Yaratıcı ruh, nasıl gevşeyip o hale akabileceğini bilir. Atletler, buna “alan” derler. “Her şeyin mümkün olduğu”, son derece odaklı, ama bir o kadar da rahat bir haldir. Genel olarak, gözler geniş açıyla bakarlar. Tam anlamıyla, genişleyen ufuklar! Ve nefes verin; ilham, bir reflekstir!

6) “Bilinçaltınıza” saygı duyun. Yaratıcı ruhlar, içinde bulundukları anı yaşamaya ve doğal olmaya çalışırlar. Sezgilerine ve nereden geldiği belli olmayan fikirlere güvenirler. Rüyaları ve fantezileri ile temasa geçer; mecazlardan, bağlantı kurmaktan, uyum ve semboller dünyasından çok hoşlanırlar.

7) Esnek olun. Farklı bir şey yapın. Yeni iş yapma biçimlerini deneyin. Yaratıcı ruhlar, çıkmaza girdiklerinde farklı bir şey, aslında farklı olan her şeyi yaparlar. Denemeye eğilimlidirler. Bazen, yalnızca duruşlarını bile değiştirmeleri işe yarar. Mecazlarla düşünerek kendilerine yardım ederler. Bu başka neye benzer? Bir çaydanlık olsaydım nasıl yanıt verirdim? Bir fikri diğerine bağlayarak çözümler yaratırlar.

Ve bunu yaparken çok eğlenirler. Eğlenmiyorlarsa, “istiridyenin içindeki iri kum tanesini” tanırlar.

Sorunun, çoğu zaman çözümün bir parçası olduğunu bilmekten mutluluk duyarlar. Kendi çıkmazlarının ne olduğunu ve bunun içinde ne tür bir yararlı incinin saklı olabileceğini merak ederler.

“Zorluğun ortasında fırsat bulunur.” Einstein.

Ve orkestra şefi Nikolaus Harnoncourt’un dediği gibi, “Parlak, muhteşem ve gerçekten çılgın şeylerin çoğu, biz felaketin eşiğindeyken ortaya çıkar. Buraya kadar ilerleme cesareti gösterebilirsek, inanılmayacak kadar güzel şeyler yaşayabiliriz.”

8) Hataları fırsat, başarısızlığı geribildirim olarak görün. Bir hatayı, bir başka şey için fırsat ya da bir öğrenme olanağı olarak düşünün. 3M, hedeflenen amaç için yeterince etkili olmayan yapıştırıcısını neredeyse çöpe atmak üzereydi. Ne var ki, Art Fry, dua kitabı için yapışkan bir sayfa işaretine ihtiyaç duyduğunda, bu yapıştırıcı “Post-It”in yaratılmasında kullanıldı. Penisilin, herkesin kurtulmaya çalıştığı bir küftü! Yaratıcı ruhlar, “zoru başarma” mantığına sahiptirler. İcat etmek ya da yeni keşiflere yol açacak buluşlara imza atmak için, başta imkansız gibi görünen şeyleri yapma riskini üstlenirler.

Thomas Edison, ampul tasarımı üzerinde çalışırken, işe yarayan tasarımı bulmadan önce yaklaşık 1.800 deneme yaptı. Ayrıca,lamba teli işlevi görecek malzeme için, yeterince uzun yanacak maddeyi bulmadan önce 6.000’in üzerinde bitkisel lifi test etti.
Ama Edison, bunlara başarısızlık diye değil; bir ampul yapmamanın 1.800 yolu ya da daha fazla araştırılması gerekmeyen çıkış yolları diye bakmıştır. Edison’ın biyografisini derleyen tarihçi Paul Israel, onun hakkında şunları söylemiştir: “Her başarısızlığı bir başarı olarak gördü; çünkü bu durum, onu daha verimli bir biçimde düşünmeye sevk ediyordu.”

9) Farklı bakış açılarını öğrenmeye çalışın. “Mevcut duruma yukarıdan bakın. Kendinizi projenizin ya da yaratmak istediğiniz şeyin yerine koyun. Sonra tekrar kendi bakış açınıza dönün.” Yaratıcı ruhlar, fikirlerini paylaşmayı ve diğerlerinin bakış açılarıyla bağlantı kurmayı severler. İki ya da üç zihnin bir araya gelmesiyle yaratıcı sinerjinin oluşacağını bilirler. Risk almaktan korkmazlar.

Albert Einstein, kendini bir ışık huzmesinin sonuna yerleştirmiştir: “Bir ışık huzmesinin peşinden koşacak ya da birinin üzerine

binecek olsaydık, ışığın hızına göre durumun doğası nasıl olurdu? Bir ışık huzmesinin peşinden yeterince hızlı koşabilseydiniz,sonunda ışığın aslında hiç hareket etmediği bir noktaya erişir miydiniz? Aynı ışık demeti, başka bir insan için farklı bir hıza sahip olurdu.”

10) İçinizdeki eleştirmeni, bir akıl hocasına ya da danışmana çevirin. Rüyalarınızı, projelerinizi ya da yaratılarınızı,gelişmelerine izin vermeden önce eleştirmeyin.
Bir kez “rüyalarınızı tam hayal ettikten” sonra, içinizdeki eleştirmen ya da gerçek eleştirmenler ile arkadaş olun; onları, rüyanızı açığa çıkarmanıza yardım edebilecek akıl hocaları olarak düşünün. Aslında, yaratıcı ruhların da gerçekçi olduklarını unutmayın. Onlar, bir “rüyayı” gerçekte nasıl ortaya çıkaracaklarını bilirler.

Yazar: Caroline Flexman ve Alice Mallorie

27 Eylül 2008

EKRAN GÖRÜNTÜSÜ NASIL YAKALANIR?

Şimdii teknoloci özürlü olduğunu iddia eden canımın içi İncegülüm ün özel peçeteye yazıp istekte bulunması sebebiyle bendeniz uzman kişi:P bilmeyene bişi biliyomuş modunda havalara girip ekran görüntüsü nasıl yakalanır 2 metotla anlatıyorum:

İlki eğer bir program kullanmak istemiyorsanız ya da yoksa bilgisayarınızda henüz,

1.PrtSc tuşuna abanıyosun incegülüm,
2.ekranı indirip PAİNT e tıklıyosun bembeyaz bi sayfa açılıcak,açıldı mı?
işte o sayfaya mausunla bi tıkla,hemen CTR ve V tuşlarına aynı anda aban şekerim,elini çektiğin an
aha ekran görüntüsü oraya çıktı değil mi?
3.Köşeden DOSYA-FARKLI KAYDET tıklıyosun.Dosya adı verebilirsin,asıl önemli konu kayıt türü var hemen altında,onu JPEG(*jpg,*jpeg,*jpe,*jifif) seçmelisin.Püf noktası budur canım.


Sonra kaydettiğin yerden alıp kesmen gerek WİNDOWS LIVE FOTOĞRAF galerisi kullanmanı öneririm o zaman kolay.

Neyse,diğer yöneteme geçeyim çünkü bu bence çok daha basit:
Daha önce başka bir program kullanıyordum ama sonra bunu keşfettim,boyutu çok çok küçük
ve kullanımı çok kolay,bir sitede buldum(bende önceden vardı çünkü usb ile taşıdım:))
ve Türk malı bu,herkes onu kullanmalı:))adı bile YAKALA!! o derece yani
resimli anlatıyorum,önce siteden indirmek için tıklıyosun:



sonraa kurulum gerekmediği için masaüstüne çıkartıyosun programı ve böyle ayarlıyosun:
*yayımcı doğrulanmadı diyo ama çalıştır diyosun(her halta öyle diyo çünkü bu meret)
*(istediğin kısa yolu seçebilirsin ama ben alışk olduğumuz için PrtSc yi işaretledim)
*jpg kaydetsin istiyorum diğer seçeneklerde var,isteyene.
*ve ekranı tam boy alabilirsin ama ben seçili alanı almak istiyorum sonra kesmekle uğraşmıyım diye.
Standby a tıklıyosun her seçenekten sonra kaydediyo seçimlerini.

**tıklaaaaa

****************
Sonra bir daha dokunmuyosun bile ona unutuyosun varlığını ,seçimlerini değiştirmek istemediğin sürece.
Ne yapıcam ben bunu diyosan hala,ekran görüntüsü gerektiği zaman seçtiğin tuşa(biz prtsc seçtik ya)tıklıyosun keser gibi seçmeye başlıyo hemen seçiyosun görüntüyü ve kendisi kaydediyo.
Hepsi bu kadar..






26 Eylül 2008

internette ne var? VİTAMİN var:))


Yeni ttnet reklamlarını izlediniz mi?
Sevdiniz mi?
Ben hiçç sevmedim.Oldum olası aşırı abartılı absürb karakterleri sevemedim.
Müthiş itici ve irite edici buluyorum.
Mesela herkesin güldüğü Levent Kırca ve Hamdi Alkan ın abartı tiplemelerinden nefret ederim.
Ve bazılarına yakışabilecek şirinlik muskası haraketlerin Gülse yi bitirdiği aşikar.
Özkan ın eşşek gibi anıran sesi de cabası.
Reklamcılık öğrencileri Atıf hocayla tartşıyodu geçen gün izledim ve onlar da reklamın amacına ulaşmadığı ve hoş olmadığı konusunda ısrarlıydılar(en az benim kadar)
Neyse sevenler de olabilir konumuza gelelim:)hoş konu bu da..
Benim gibi çocuk coluğu pc den uzak tutmaya çabalayanlardansanız ders dönemlerinde,daha doğrusu ciddi bir sınır koyuyorum diyelim.
Bu teşvik neyin nesidir?
Ama şu vitaamiinn i merak ettim ve ziyaret ettim şöyle bir,çocuklara faydası var mıdır gerçekten diye.Bir kısmını kopyalamalıyım zira kafamdan yazıcak halim yok.


Şimdi reklamlar:

TTNET VİTAMİN, Millî Eğitim Bakanlığı müfredatına uygun olarak geliştirilmiş ve internet üzerinden kullanılan bir eğitim destek aracıdır. TTNET VİTAMİN, İlköğretim 4, 5, 6, 7 ve 8. sınıf öğrenci ve öğretmenlerinin eğitim hayatını kolaylaştırmak için hazırlanmıştır.
TTNET VİTAMİN’le artık çocuklar evden eğlenerek, sıkılmadan okuldaki derslerini bilgisayar başında tekrar edebilecekler. Böylece öğrencilerin hem ailelerine ayıracak zamanları olacak hem de öğretmenleri ertesi gün onları sınıfta derslerine hazırlanmış olarak bulacak.
TTNET VİTAMİN Matematik, Fen ve Teknoloji, Türkçe ve Sosyal Bilgiler derslerini içerir.
TTNET VİTAMİN’in içinde öğrencilerin dersleri kolayca anlamasına yardım eden, öğrencilerin derse olan ilgisini arttıran sesli konu anlatımları bulunmaktadır. Çocukların öğrenme motivasyonunu arttıran canlandırmalar ve dikkatini canlı tutan interaktif etkinlikler ile ders anlatımları eğlenceli hale getirilmiştir. TTNET VİTAMİN içerisinde ayrıca hem sınıfta uygulanabilen hem de öğrencilerin anlayarak yapabileceği deneyler ve etkinlikler bulunmaktadır.
Ama bedava mı?
Değil tabiiki. TTnete yetmiyor olmalı ödemekten hal olduğumuz faturalar
(dünyada interneti en pahalı kullanan ikinci ülkeyiz!)
Faydalı hizmetlerden rant sağlanmazsa olmaz.
Şöyle faydalanabiliyosunuz:


TTNET VİTAMİN’i TTNET Müşteri Hizmetlerinden nasıl satın alırım?

* Öncelikle 444 0 375 TTNET Müşteri Hizmetleri'ni arayınız.
* Otomatik mesaj servisinin size okuduğu seçeneklerden TTNET VİTAMİN'i tuşlayınız.
* TTNET Müşteri Hizmetleri yetkilisi sizden TTNET ADSL Hizmet Numaranızı veya TTNET ADSL hizmetinden yararlandığınız telefon numaranızı alan kodu ile birlikte isteyecektir.
* Güvenlik sürecinden geçtikten sonra, TTNET Müşteri Hizmetleri yetkilisi size TTNET VİTAMİN kullanım koşullarını okuyacaktır.
* Kullanım koşullarını kabul ettiğinizi teyit ettikten sonra TTNET VİTAMİN’i satın almış olacaksınız.
* Ve artık TTNET VİTAMİN’i kullanabilirsiniz.
isteyen varsa tabii....

Napıceezz kendi aramızda konuşmıcezzz ııykkk:(((

Bu arada mimlenenler yazısını yazsın please:))

VISULOG

Olmadığım dönemde sobeler gelmiş gözümden kaçan varsa hatırlatın lütfen ve kusura bakmayın elimde olmayan nedenlerle geç yazdığım için.

Umar tam benlik keyifli bir test bulmuş ve bu konuda mimlemiş.Görsel DNA
Diğer mimlediği 45 arkadaş yazdı mı bakmadım daha ama ben yazayım öyle bakıcam:)
Sanki her bakışımda arttı sayı ya,limitsiz sobe demek bu ben de öyle yapıcam o zaman..
Hoşuma gitti bu.
Çok teşekkür ediyorum testleri sevdiğimi bilmeyen yoktur sanırım..Ama Umar,her şeyi bilir:D
Hadi başlayalım

En kötü alışkanlığımızla başlıyor test:))
Ben yemek dedim ama zevk gibi algılamış sanırım tebrik etmiş hatta :D
Bir de farkettim ki testi size uygun bulmayıp yeniden yaptığınızda kesinlikle seçenekler yani fotoğraflar değişik çıkıyor.Sanatla ilgili hele.Önce tuhaf buldum ama daha öncekiler geçersiz oluyor o zaman sanıp:((
Ama farklı resimler seçsem bile bende ruh hali dışında diğer seçenekler aynı kaldı söylemeden geçmiyim.Biri sofistike diğeri hayalperest çıktı hoş onlarda yakın birbirine.
Tekrar tekrar yapıp kendimizi kandırmak yokmuş onun için yapmadım ben de:PP
Yapsakta samimiyseniz sonuç değişmiyor duyurulur..

Cidden güzel bir test.
İlk aklınıza eseni değil gerçekten ifade edeni seçmeye çalışın.
Gerçekten çok zor yalnız seçilicek gibi değil fotoğraflar birbirinden güzel.Ve birbirine yakın.
Sadece sonuç sayfasının resmini çekip yayınlamamız gerekiyormuş hatta PrtSc ile tıklayıp paintle ctrl- V tuşlarına birlikte basarak alabilirsiniz ekran görüntüsünü.
Bilmeyenler varsa daha açıklamalı anlatabilirim hatta bu işi yaapan güzel bir capture prg vardı bulursam nerden indireceğinizi yazabilirim.

Sadece ilk sayfa fikir sahibi olmanıza yetersiz geldi,hepside çok yer alıcaktı o yüzden ben collage yaptım tıklayıp inceleyebilirsiniz.

..


Ben de BRİ ciğimi,KARAZADE yi,KASIMPATI mı,CADIMI mimledim..Aklıma geldikçede mimlerim.Gözünüz bende olsun.
BURAYA tıklayıp başlayabilirsiniz.

BAĞLANDIM BAĞLANAMADIM..KOPAMADIM..:))

Müthiş sıkıldım..
Sizi çok özledim.pc olmazsa bomboş hissediyorum o gün kendimi.
Hiçbir şey okumamış ve öğrenmemiş,birkaç dost blogunu görememiş azıcık oyuna dalıp eğlenememiş olmak boğucu..
Ama sabit emektar ilk aşkım pc m düzelmek bilmiyor.
Sanırım işlemci arkasındaki bağlantı noktalarında ciddi bir bozulma var
klavye ve mausun bağlantısı kopuyor elinle tutarak sağlıyosun ama açıla kapana
sonunda sistem bozuluyor.
Neyse bu kez bağlantı da yok dedi,modemide sıfırladım ama yeniden kuramadı.
E bende modemi alıp götürdüm ama her zaman ki şanssızlıktan bitap düşmüş bendeniz,telefon ettiğimde eve gelmek için can atan pc ci bayan arkadaşı bekliyorum günlerdir.
Üstelik modem sapasağlammış.Yeni bir kasaya aktar o zaman bundaki herşeyi dedim ama beklemedeyim malesef.


Pc sorunuma ciddi bir çözüm getirdim ama bağlantı olmayınca keyfini süremedim ne yazık ki..
Canım bri m sayesinde bağlandım şimdi ama ne zaman koparım bilmem.

Herşey içimi kararttı temalarım sıktı boğdu.
Ama aslında siyah tema istiyorum ben.
Kullanamıyorum resimlerden dolayı:(
Sıkılınca ilk işim zaten ruh durumumu yansıtmak:))

Herkesin kendine göre bir metodu var değil mi?
Görüşmek üzere..

dipnot;ziyaret ettiğim bloglara yorum yazmam çok zor oluyor bazende bağlantım kopuveriyor sakın gelmedim sanmayın acısını çıkartıcaz söz..ve çok özür..
vee net yokken bol bol header yaptım uzmanlaştım çok mutluyum:)

19 Eylül 2008

OOOFFFF


PC GENE GENE YENİDEN ARIZALI YA DA MODEM BİLEMİYORUM CİNNET GEÇİRMEKTEYİM
BİRKAÇ GÜN YOKUM..
ÖPÜYORUM HEPİNİZİ..

17 Eylül 2008

Kim olduğumu merak ediyor musun?


Bana aldanmayın!
Yüzüm bir maskedir,
Sizi aldatmasın.
Binlerce maskem var,
Çıkarmaya korktuğum,

Ve
Hiçbiri ben değilim...
Olmadığımı göstermek
İkinci doğam oldu.

"Kendinden emin biri" dersiniz,
Sanki; güllük gülistanlık
Benim için herşey...
Adım güven belirtir,

Ve
Oyunumun adı;
"Ağırbaşlılık" tır.
İçimde ve dışımda denizler sakin,
Her şeyin kumandanı ben...
Kimseye gereksinme duymayan
Ben...
Fakat, inanmayın bana,
Lütfen!

Herşey dışta, düzgün ve cilalı
Hiç yıpranmayan, her zaman saklayan
O maske!
Altta ne güven ne de rahatlık...
Altta,
Karışıklık, korku ve yalnızlık içinde bocalayan
Gerçek ben!


Ama saklarım bu gerçeği savunuculukla.
Kimsenin bilmesini istemem...
Zayıf taraflarımı düşündükçe
Titrer ve sararırım...
Ya başkaları görürse iç dünyamı...
Gerçek ben ve yalnızlığımı!
İşte;
Maskelerimi onun için takarım...

Onun için, arkalarına saklanacak
Maskeler yaratırım...
Onlar;
Gösterişte kullanabileceğim
Parlatılmış yüzlerim.
Beni korur, bakan gözlerden.

Beni olduğum gibi kabul edecek,
Sevecek
Bakışları bulamazsam,
Solacak kuruyacak gerçek ben...

Ve
Ben bunu biliyorum.
Beni kendi maskelerimden kurtaracak,
Kurduğum hapishaneden kaçıracak
Diktiğim engellerden aşıracak,
Beni seven,
Beni anlayan
Bakışlar olacak.

Bana,
"Sen değerlisin" diyecek,
"Maskesizken daha bir insansın"
"Daha yakın, daha bir dostsun"
Diyecek bir bakışa
Beni gören bir bakışa
Muhtacım...

Benim yanıma sokulman kolay olmayacaktır!
Uyarırım seni dost!
Uzun yıllar kendini yetersiz hissetmiş ben,
Sana kendini kolayca açamayacaktır.
Bütün gücümle tutunacağım maskelerime
Ne kadar sokulursan yakınıma,
O denli şiddetli geri iteceğim seni.

Kim olduğumu merak ediyor musun?
Hiç merak etme.
Ben, çevrendeki
Her erkek ve kadınım.
Maske takan her insanım.

Charles C. Finn
Çeviri: Doğan Cüceloğlu

16 Eylül 2008

YANDIM AYŞE'M; BU YASTIK BİZİM DEĞİL Mİ?

ESKİDEN ÇEYİZE MUTLAKA KONURMUŞ BUNLARDAN.ANANEMİN VARDI,TEYZELERİMİN DE..
AMA BİZDE YOKTU.
İSTEDİM BANA DA YAPTILAR..ÇEYİZİME:)
AMA ARTIK YOK..:(
TUHAF OLDUM BU YAZI GELİNCE..
VAR MI SİZİN ?

(“bir yastık” sohbeti)

- Bir yastıkta kocayın…
- Amin…


Başka ne diyebilirdi bu duaya, yarini çok seven, onun yolunu gözleyip nefesini dinleyen? Sanki yaşam yariyle başlamış, yariyle bitecekmiş gibi gelen; ona her dünyada bir daha ayrılmamacasına hep sarılmak isteyen?

BİR YASTIKTA İKİ KİŞİ?

Bu satırları okuyup da, yariyle uzun “bir yastık”ta uyuyan var mı?

Binlerce yıl öncesinden, masumiyet çağının bittiği yakın zamana kadar, çiftler uzun “bir yastık”a baş koyarlardı.

Birbiriyle nihayet evlenebilmişler uyurlarken sadece kolları değil, nefesleri de dolanırdı. Tabii ki dolansındı, aşkın mikrobiyolojisi olmazdı; hem o “yar”i - o olmazsa ölebileceği değil, bir el ya da bir şirketin el değmez ortağı mıydı?

“Bir yastık”lar, artık annelere değil, kimisi hala buruş buruş bir eli sımsıkı kavrayan, buruş buruş elli güzelim anneannelere, babaannelere sorulacak gelinlik kızların çeyiziydi.

Yüz elli, yüz altmış santim uzunluğundaki bu yastıkların iki başı renkli parlak satendi. Bir de satenleri gösterecek uzunlukta, iki ucu açık bembeyaz patiska kılıfları vardı. Bu yastık yüzlerinin kenarlarındaki beyaz iş, el işi, göz nuru dantel kendini gösterebilsin diye özellikle koyu renk satenin üzerine denk gelirdi. Satenin rengi genellikle saten yorgan ile aynı renkte olurdu. Bembeyaz yastık yüzünün üzerinde kimisi allı güllü, genellikle kanaviçe işi de olurdu.

Yastık yüzü içi genellikle yün ya da pamuk doldurulmuş salaşpurun, mermerşahinin üzerine geçirilirdi. Yün daha pahalıydı, ama sodayla, kül suyuyla, ya da kille tokaçlaya tokaçlaya yıkanabilirdi. Yıkanmaz – havalandırılmazsa kurtlanabilirdi.

Pamuk ise yıkanmaz, yattıkça tortop olduğundan mahalle aralarında dolaşan hallaçlara attırılırdı. Yastık yüzleri ise yıkandıktan sonra son suya azıcık çivit atıldı mı rengi çok açık mavileşirdi.

Bir de kuş tüyü yastıklar vardı ki, çok nadirdi; bu dar gelirli çoğunluğun ona da, ipek kılıfına da parası pek yetmezdi.

Kimisi yazın da yün yastıktan başkasında yatamaz, kimisi ise yaz - kış pamuk yastıkta yatardı. Her saniyesi emek dolu günlerin bitiminde, başlar her santimetrekaresi emek dolu, nur dolu yastıklara konurdu. Baş konan yastığa oturulmazdı, “oturulursa yüzde çıban çıkar…” diye çocuklar korkutulurdu.

Pof pof kabarmış, yüzü ütülenmiş sakız gibi yastıklarda yatmanın da, bir yastığa baş koyup konuşmanın da tadı doyumsuz olurdu. Eskilerin bir inanışı daha vardı; analardan çocuklara öğütlenir durulurdu:

- Kavga da etsen eşinle, yatağı terk etmeyeceksin…

Bu yüzden bizim kuşak evlilikte sınıfta kalırken,
bu inançla yaşlı kuşak, hala kol kola dolaşabiliyordu.


ÖNCE YASTIKLAR AYRILDI

Masumiyet çağı bitiyordu;
önce yastıklar ayrıldı.

O horluyordu,
o kokuyordu,
o kalın yastık seviyordu,
o kıpır kıpır kıpırdıyordu,
o terliyor, o terletiyordu;

aslında doğrusu:

o, o’ydu.

Yastıklar ikiye bölündü ve Kahraman Yeni Dünya’da özgürlük adına çıkılıp, yapayalnızlığa giden otoyoldaki “yarım yastık”lara bir de isim kondu: “KÜSTÜM YASTIĞI”.

Küstüm yastığını takip etti ayrı yataklar, ayrı odalar, ayrı evler,
ama kağıt üzerinde bitmemiş evlilikler;
yen içindeki kolu, kanadı kırılmış çiftler.

Modern Zamanlar’da, “BİZLER”in yerine kurulmuş bu
“BENLER” İmparatorluğu’nda belki de artık:

- Bir şehirde kocayın… olmalıyken dilekler.

Ve güneşin battığı yerdeki “Uygarlık Birleşik Dershaneleri”nin kantininde “vücut yastıkları” satılmaya başlıyordu.

Bizim “Bir Yastık”lara “Body Pillow” adı verilmişti, ama dik olarak kullanılıyordu.

Bazıları insan bedeni şeklindeydi. Asla seyran olamayacak bir odada, kuş uçmaz güvenlik sistemleri arasında, kuş tüyünden bir yastığa yaslanarak, sarılarak, bir bacağı üzerine atarak uyunuyordu. Bir zamanların Vahşi Batı’sında, korkunç bir “yalnızlık salgını” kırıp geçirirken, psikiyatrist randevuları dolup taşıyordu.

KÜSE KÜSE SEVMEK

Evet;
elyaf ya da silikon bir küstüm yastığı yıkanabilir,
istifini bile bozmadan göz yaşlarıyla ıslanabilir,
kendileri anti alerjik, isimleri allengirik olabilir,
internetten siparişle yatağınıza kadar gelebilir,
gerektiğinde salondaki üçlü koltuğa da gidebilir.


Ama, “Yandım Ayşe’m”, “Yandım Mehmet’im” diyen yüreklere,
en genişi bile dar değil midir?

Demode damgalı aşklarda ya da Anadolu’nun bazı mütevazı hanelerinde hala bir yastığa iki baş koyar - bir yorganın altında iki yürek atar.

Bir yastık, birlikte karı-kocamak isteyenlerin,
aynı anda susmak isteyen nefeslerin simgesidir.

Yastık sandık lekeliyken,
tencere dibin karayken,
yerin de, yenin de darken,
ama o gerçekten “yar” iken,

gerisi hikayedir.

Yaşamda en değerli kavramlar POS cihazından kartınızı geçirerek, acayip şifreler girerek sahip olduklarınız değildir.

Bir yastıkta yatabilmenin, yarinle bir uyuyabilmenin değeri tarifsizdir.

Teknolojinin çamaşırda, ütüde kolaylıklar sağlaması güzeldir, değerlendirilmelidir; ama bir yastığa iki baş koyduran duygular da korunmalı, kanaviçe gibi işlenmelidir.

BİR YASTIK SAVAŞI KAYBETTİRİLSE BİLE

Kaç yaşında olursanız olun, kalan armağan ömrünüzde,
gıcır gıcır gıcırdayan dar bir yatak,
iki başı saten, yatay “bir yastık”,
ayağa göre uzatılacak bir yorgan,
her sabah birlikte uyanacak,
son nefese kadar sarılıp uyuyacak,
ortak düşler kurup, kurduracak,
mütevazı yaşamı paylaşacak bir “yar” dileği ve

Ayşe’lerimize, Mehmet’lerimize hep sevgilerimle…



(çağ dışı) düş hekimi yalçın ergir

14 Eylül 2008

CENNET..

Cennette 3 Kadın....

Üç kadın arkadaş bir kaza sonucu aynı anda
hayatlarını kaybedip cennete giderler.
Cennetin kapısında onları karşılayan
melek :
'Sizin burada uymanız gereken tek kural var..
O da ördeklere dikkat edin sakın üstlerine basmayın' der.
Sonra kapı açılır üç kadın cennete girerler.
Gerçekten de etrafta ördek doludur.
Üstlerine basmamak adeta imkansızdır.

Dikkat etmesine rağmen kadınlardan biri kazayla bir ördeğin
üstüne basar.
Hemen Cebrail belirir.Yanında son derece çirkin bir adam
vardır. Kadını kolundan adama kelepçeler ve
'Ördeğin üstüne basmanın cezası olarak sonsuza kadar bu çirkin adama kelepçeli olarak yaşayacaksın' der.

İkinci gün kadınlardan biri yine kazayla bir ördeğin üstüne basar ve
Cebrail anında yanında çok çirkin bir adamla gelip onları kadına ceza
olarak birbirlerine kelepçeler.

Üçüncü kadının gözü bu olaylardan çok
korkar. Diğerlerinin akıbetine uğramamak ve sonsuza kadar çirkin bir adama
kelepçelenip yaşamamak için her attığı adıma acayip dikkat etmeye başlar.
Aradan aylar geçer ve hiçbir ördeğin üstüne basmaz.
Derken bir gün Cebrail belirir.
Bu kez yanında boylu poslu inanılmaz derecede yakışıklı bir adam
vardır. Cebrail hiçbir şey söylemeden yakışıklı adamla kadını kelepçeler ve
yine birşey söylemeden çeker gider. Kadın artık mutluluktan uçmaktadır.
O güne kadar gördüğü en yakışıklı Adamla kelepçelenmiştir. Adama döner ve
'Ben acaba ne yaptım da sonsuza kadar senin gibi güzel bir adamla birlikte
olmayı hak ettim' der.
Adam suratı asık bir şekilde cevap verir:

'Vallahi seni bilmem ama ben az önce bir ördeğin üstüne bastım'

13 Eylül 2008

MİM: ''Evde Nefret Edilesi Durumlar''

Sevgili KASIMPATI mimlemiş beni canım,çok teşekkür ederim ben gece okudum aynı anda mı bilmem o da bana yazmış yorum olarak..Kalpler bir olsun:)
Bayanların genel şikayetleri aynıdır ama herkes tekrarlayabilir:))

Yarın pazar ya,pazar günü nefretlerinden başlıyayım:)
Tam yatak odası camının önünü hizalamayı başarıp kargalar kahvaltısını etmeden (mahalleye ettirmeye karar vermiş olucak ki)durup böğüren simitçi-garibimi her seferinde pekte nazik olmayan bir komşu bağırarak kovalar ama kendi korkunç sesini düşünmez:P bir de ne uyandırıyosun milleti der:S
Bir türlü uyanmayan çocuklar yüzünden kahvaltıya oturulamaması,bakkal kavgası,ben gitmicem o gitsin durumu eski bir yazımdan alıntı,hatırlatma babında:
"hadi kızım bi gazete bi ekmek bişşi al gel hem hareket etmiş ol bi yaa" bakkalda asansörle inicen köşede yani ama her seferinde "yaa ben gidemem salo gitsin annee" 2 3 kere salo gider,sonra oda isyan eder " e ben 3 kere gittim şimdi ablam gitsin yaa" sonunda bu gece gündüz süren kavgalar sonuda lazım olan hiçbişi alınmaz,yada anne kendini yırtarak,lanet olsun size! diye çemkirerek bakkala çakkala gider ama kötü karakter cadı kız bu işten karlı çıkar:))
Bir türlü nereye gidilip ne yapılacağına karrar verilememesi.
*************
Sonraa her zaman işim bitip insan arayan bendeniz kara bahtlı kem talihli,işim bitmeden ve helede keyfim yokken çalan kapı ve telefon..Programsız şeylerden hoşlaşmıyorum ne yapayım yaa:S
Laubali insanlardan feci nefret ederim ve bu türe giren komşular,açarsın kapıyı buyrun ne vardı edasında,gayet mesafelisinizdir ama terlikleri fırlatıp zor atar kendini içeri amaçsızca(elimine ettim bunlardan birini çok şükür:))
O an müsaitmisin(ruhen ve bedenen) bir yere mi gidiceksin işin mi var düşünmezler ve düşüncesiz insanlardan da....?#'!
Ama her durumda başımın tacı olan komşum da vaarrr bri ve nermoşum onlar başkaa:))
Görünmeyen telefon numaralardan nefret ediyorum..açmıyorum da çoğu zaman hele cebi zaten engelledim.

Sohbet ederken (özellikle bri ve nermoşumla oluyor bu) geçmişe yönelik bişey anlatırken aniden ağlamam..Engel olamıyorum ve çok şaşıyorum kendime..

Komşunun zamansız tamirat işleri.Matkap çekiç koltuk çekme hele cıııyyrtttt diye bi ses çıktığı an kendimden geçmiş bulabilirsiniz beni..:(

Her şeyin bir yeri vardır evde (herkesinki gibi)
buna rağmen sorduklarında yerini kesinlikle doğru söylediğim halde içerden "sen veerr" yada "yok burda" diyen kızgın sesler ve her seferinde aynen orda bulup suratlarına çarparken kaçışan eblek sakin olmayan ev sakinleri:)

Çok severim insanları,ama hayatıma alma konusunda çok seçiciyimdir.Ev toplantıları ve sıkıcı günler bana göre değil.Boş konuşmalar ve dedikodular hiç değil.Bana birşey katmayacak,pozitif enerji vermeyecek insanlardan uzak kalıyorum.
Bu konuda asosyala yakın olduğumu itiraf etmeliyim.
Az olsun öz olsun.Ömürlük olsun dostlarım derim.
Severim misafiri asla geri çevirmem başımın üstünde yeri vardır,lakin birde şu türleri vardır ki tahammül limitimi aşarlar;

*Sürekli birbirinin sözünü kesen ve kendi anlatacağının "en önemli" olduğuna kanaat getiren misafir grubu hatta bunun "ama beni dinlemiyosunkii lafı .....ettin" diye serzenişlerde bulunan ve 4 kulaklı olduğuma inanaları mevcut bende..
Ayrıca yorum yapamadan sus pus dinlensin istiyosanız gidin teybe alın içinizi dökün ya da blog yazın kardeşim!!
Burda bile yorum esastır:)) işlerine gelmez yani..
*Gamsız ve heryeri müze edasında dolaşan misafirler,dolap içlerine saklanacaklar diye çok korkuyorum:D
*Genelde öne çocuğunu katıp onu eğleyip göya gezenleride mevcut,ya da çocuk kaybolunca aramaya çıkacak kadar ruhsuz olanlar
*Çocuklar her zaman bahane unsurudur evin altını üstüne getirirken bir saniye ilgilenmeyen gamsız insanlar,tam yardıma ihtiyacım olduğu an çocuuna bakası tutar numaradan,yada boza pişerken...........?mutfağa gelir "çocuuaa koysana teyzesii yedireyim acıktı" der.Hele bir tanesi var içeri girer girmez anında yapardı bunu.Sonra kendi yerken salıcak beni peşine ya,kendi rahat edicek.
*Yanına en ufak bişey almayıp tava cezve tabak çanak oyuncak ıvır zıvır isteyenler
(ben bilmem kaç yaşlarına kadar termoslarında sıcak su,mini kavanozlarda havluya sarılmış yemekleri mamaları vs leri kaşıklarım elbezlerimle gittim her yere de bana tuhaf geliyor,yada benim tuhaf olan:)
*Binlerce defa deneyip ancak son kararımı verdiğim çok beğendiğim,içime sinen dekorasyonuma kendince çizik,bir renk bir iz bırakma arayışında olan misafir türü,

ben her yaptıklarını çok hoş olmuş güle güle kullan vs dediğim halde(önemli olan ona hitab etmesidir içine sinmiş bana ne,yoksa benim zevkime göre de onların beğenisi berbattır belki)
Daha yeni evime ilk geldiklerinde olan diyalog şuydu;
-ay ben olsam böyle yapardım,bu koltukları böyle çekerdim
-o sığmıyo oraya canım,denedik hem hiç hoş durmazdı(dediği sırtı dönük kocaman kanepenin arka tarafına çekyat koymak yani kalabalık gelen sırt sırta oturucak artı her seferinde salon koltuklarının tepesinden geçilicek oturma grubuna:PP)
Halbuki salon açık sere sepe
-e öyle daha güzel olur tıkardım ben olsam benimkileri oraya(zihniyete bak ev sahiplerinin köşeye tıkılıp sadece misafire tahsis edilmesi evin sanırım,ama bana ters)
-e arka tarafta oturmak istemiyorum güzel böyle!sığmıyor hayatım hem
-sığardı ben sığdırırdım
-?
-yok yok çekelim bi gün
-!%&/())=?

Sen napıyosun ki bütün gün bilgisayardaaa,ben hiç anlamıyorum sevmiyorum da hatta karşıyım diyen kıt zekalılar.Anlamıyorum öğretsene bana da demek aslında bu biliyorum ama:P
Bu arada ellerinde çözemedikleri milyrlık tlf ları vardır genelde:)

Tükenmeyen bulaşık,camdaki parmak izleri,dağılan banyo,
koku yaratan her şey kısacası evin düzeninin bir gün bile dayanmadan sürekli bozulması ve sürekli yeniden yapmam delirtici bi kaosa dönüşebiliyor bazen.
Huzur sukunet bozan her şey diye uzayıp gidebilir bu liste...
hatta şu an oğluşun dünya para verip pc de oyun oynamıcam diye aldırdığı psp si duruken ne zaman kalkcan diye tepemde dırdır etmesi...

Aklıma önemli bişey gelirse eklerim ama yeterince uzun oldu sanırım.
Ben de mimlenmemişse İNCEGÜLÜM anlatsın derim.Tadından yenmez..
Genç nesil den NAKHAR ı mimliyim kendisiyle alakalı yazılara başlamışken hazır.Olur mu canım?
Çobankızı hem cadımı hem karazadeyi sobelemiş bu yüzden geri aldım mimlerimi:))onlarda yazıcak bu konuda ama haberdar etmiş olayım:D
Ve birde erkek görüşü olsa güzel olur diye UMAR a pasliyim.Gene umarsamazsa eğer başka birilerine paslayabilirim.(anladın sen onu:P) temem mi??

12 Eylül 2008

90/10 SIRRINI KEŞFEDİN : BU HAYATINIZI DEĞİŞTİRECEK.

Bir örnek verelim. Ailenizle kahvaltı yapıyorsunuz. Kızınız, kahve
fincanına çarpıyor ve bir fincan kahve gömleğinizin üzerine dökülüyor.
Biraz önce olan olay üzerinde hiç bir kontrolünüz yok.

Sonradan olacaklar ise sizin davranışınıza göre belirlenecek. Lanet ediyorsunuz.
Kahveyi üzerinize döktüğü için kaba bir şekilde kızınızı azarlıyorsunuz.

Kızınız üzülüyor ve ağlamaya başlıyor. Kızınızı azarladıktan sonra eşinize
dönüyor ve kahve fincanını masanın kenarına çok yakın koyduğu için
eleştiriyorsunuz.

Bunu kısa bir sözlü tartışma takip ediyor. Öfkeyle üst kata çıkıyor ve
gömleğinizi değiştiriyorsunuz.

Aşağıya indiğinizde kızınızı, ağlamaktan dolayı kahvaltısını bitirememiş
ve okul için hazırlanamamış bir halde buluyorsunuz.
Kızınız otobüsü kaçırıyor.
Eşinizin işe gitmek için hemen çıkması gerekiyor. Hemen aceleyle
arabanıza koşuyorsunuz ve kızınızı okula bırakmak üzere hareket
ediyorsunuz. Geç kaldığınız için, saatte 30 mil hız sınırlaması olmasına
rağmen saatte 40 mil hızla gidiyorsunuz. 15 dakikalık gecikmeden ve hız
limitini aştığınız için ödediğiniz trafik cezasından sonra okula
ulaşıyorsunuz. Kızınız size "Hoşçakal" demeden binaya koşuyor.

Ofise 20 dakika gecikmeyle geliyorsunuz ve evrak çantasını evde
unuttuğunuzu anlıyorsunuz. Gününüz korkunç bir şekilde başladı!
Devam ettikçe, kötüleşiyor, daha da kötüleşiyor sanıyorsunuz.
Eve gitmeyi dört gözle bekliyorsunuz. Eve ulaştığınızda eşiniz ve kızınızla olan
ilişkilerinizde araya sıkıştığınızı sanıyorsunuz.

Neden? Sabahleyin nasıl tepki verdiğinize bağlı olarak!
Neden kötü bir gün geçirdiniz?

A) Kahve sebep oldu

B) Kızınız sebep oldu

C) Polis sebep oldu

D) Siz sebep oldunuz


**************
Cevap "D" şıkkı. Kahvenin dökülmesinde sizin bir kontrolünüz
yoktu. Sizin gününüzün kötü geçmesine o 5 saniye içindeki davranışlarınız
sebep oldu.

Olabilecek ve olması gereken ise şöyleydi.

Üzerinize kahve sıçradı.Kızınız ağlamak üzere.Siz nazikçe
"Tamam tatlım,bir dahaki sefere biraz daha dikkatli olman gerek"
diyorsunuz. Havluyu kaptığınız gibi üst kata çıkıyorsunuz. Gömleğinizi
değiştirip, evrak çantasını aldıktan sonra aşağıya iniyorsunuz ve aynı
anda pencereden kızınızın otobüse bindiğini görüyorsunuz. Kızınız geri dönüp el
sallıyor. Siz ve eşiniz ise gitmek için birlikte çıkmadan önce
öpüşüyorsunuz. 5 dakika önce işe geliyorsunuz ve çalışma arkadaşlarınıza
neşeli bir şekilde selam veriyorsunuz.

Patronunuz ne kadar güzel bir günde olduğunuz hakkında konuşuyor.
Farka bakın!

İki farklı senaryo. İkisi de aynı başladı. İkisi de farklı bitti. Neden?

90/10 sırrı inanılmazdır! Çok azımız bunun farkındadır. Sonuç?
Pek çok insan gereksiz yere stresten, dertlerden, problemlerden ve
başağrısından acı çekmektedir.

Bu sır nedir?

Hayatın %10'u, sizin başınıza gelenlerden oluşur.
Hayatın diğer%90'ına ise sizin bu başınıza gelenlere nasıl davrandığınızla karar verilir.

İnsanlar anlamsız şeyler söyler ve yaparlar. İnsanlar hasta olurlar.
Arabalar bozulurlar. Uçaklar geç kalır ve bütün planlarımızı alt üst
ederler. Trafikte bir sürücü canımızı sıkabilir v.s. Bu %10'luk
kısım tamamen bizim kontrolumüz dışında gerçekleşir.

Diğer %90'lık kısım farklıdır. Diğer %90'lık kısmı siz
belirlersiniz.

Nasıl? Olaylara yaklaşımınızla! Nasıl tepki verdiğinize bağlı olarak.
Gerçekten olanların %10'unda hiç bir kontrolünüz yok. Diğer
%90'ı ise sizin tepkinizle belirlenir.

10 Eylül 2008

YILDIZLARIN ALTINDA..

Genelde slow müziklerden zevk aldığım bilinir.Müzik hayatımın olmazsa olmazı o yüzden paylaşıyorum sizinlede zaman zaman.Özellikle keşif durumlarımda:)
Her tür müzikten dinleyebilir görüyorum kendimi birkaç tür dışında.Kesinlikle dinlemem dediklerimi yazmıyım şimdi reklamın iyisi kötüsü olmaz durumu yaşanmasın artı dinleyenler yanlış algılamasın.
Bugün rock-slow modundaydım sabahtan beri açtım müziği dolaştım işim gücüm vardı sonra geldim oturdum bir an başımın ağrıdığını hissettim:)Üstelik çok güzel bir albüm dinliyodum ama o da başka zaman.

Sonra bunu dinlemeye karar verdim.
YEŞİLÇAM ŞARKILARI3-Yıldızların Altında
Ne zamandır bu kadar duygulanıp derinlere dalmamıştım..
Yıllardır duymadığım,ama hafızama işlemiş şarkılar,babamın en sevdiği şarkı,beni (nedendir bilmem) gözyaşlarına boğan şarkı..
Ruhunuzu nostaljiyle yıkamak isterseniz size de iyi gelebilir,tavsiyemdir.
Sizin için 3 tanesini upload ettim, seçemedim o derece güzeller ki...
zira zamanım yok bugün,istek olursa diğerlerini de eklerim yazı altına tıklayıp dinlemeniz için.
Artık otomatik açılan şarkı koymamaya karar verdim.Bazı şahıslar okuduğunu anlamıyormuş müzik çalarken:P)
Her yazıya o an dinlediğim şarkıyı ekleştirebilirim ama.
Ruh hastası olduğuma kanaat getirebilirisiniz gerçi o zamanda ama:))))
devamı ve şarkılar için tıklamalısınız..

Veda Busesi - Nesrin Sipahi
**
Arkadas - Melike Demirag
**
Selvi Boylum Al Yazmalim - Cahit Berkay.
**
1. Böyle Gelmiş Böyle Geçer Dünya - Gönül Akkor 03:03
2. Damarımda Kanımsın - Neşe Karaböcek 03:10
3. Yıldızların Altında - Zeki Müren 02:57
4. Hasretinle Yandı Gönlüm - Seba Okuş 03:07
5. Veda Busesi - Nesrin Sipahi 03:13
6. Yunus - Bora Ayanoğlu 02:48
7. Elveda Meyhaneci - Handan Kara 03:35
8. Kıskanıyorum - İnci Çayırlı 03:43
9. Yarım Kalan Aşk - Gönül Yazar 03:14
10. Son Hıçkırık - Nesrin Sipahi 03:22
11. Yitirmişim Ben Gülümü - Sevim Şengül 03:16
12. Beklenen Şarkı - Zeki Müren 04:28
13. Bırakın Seviyorum - Gönül Yazar 03:02
14. Arkadaş - Melike Demirağ
15. Gesi Bağları - Selda Bağcan 03:30
16. Acı - Düzenleme: Metin Bükey 02:45
17. Hababam Sınıfı - Melih Kibar 04:25
18. Umutsuzlar - Yalçın Tura 03:04
19. Selvi Boylum Al Yazmalım - Cahit Berkay 01:49

NETTEN SİPARİŞ EDEBİLİRSİNİZ,TIKLAYIN..

09 Eylül 2008

yaşlı bilge


BANA HUZUR VEREN,AĞLATAN,
DÜŞÜNDÜREN VE TÖKEZLEDİĞİMDE YOLUMU GÖSTEREN
ŞEYLER VAR.

BAZEN BİR ŞİİR,BAZEN BİR ÖYKÜ..VE AH BU TEKNOLOJİ:)
İŞTE BİR MAİLLE GELEN GÜZELLİK:


92 yaşlarında, kısa, çok iyi görünümlü, görünümüne aşırı derecede önem veren bir adam, bugün yaşlı insanların evine taşınıyor.

70 yaşındaki karısı yakın geçmişte vefat etmiş ve evini terketmek zorunda kalmış.

Huzur evinin lobisinde birkaç saat bekledikten sonra, odasının hazır olduğu söylendiğinde nazikçe gülümsüyor.

Asansöre doğru yavaşça bastonunu kullanarak yürürken ona küçük odasını tasvir ediyorum ve pencerede asılı olan ve perde görevi gören bir kağıttan da bahsediyorum.

- “Bunu çok sevdim ", diyor, eline yeni bir oyuncak verilmiş 8 yaşındaki bir çocuğun hayranlığı ile.

-“Bay Gagne, odayı henüz görmediniz, bir saniye bekleyin, neredeyse vardık. "

" Bunun onunla bir alakası yok ", diye cevap veriyor.

" Mutluluk ilerisi için seçtiğim bir şey. Odayı sevip sevmemem mobilyalara bağlı değil, yada dekorla – daha ziyade onu nasıl görmeye karar verdiğime bağlı.

" Zihnimde odamı sevdiğim zaten karar verilmiş durumda. Bu her sabah kalktığımda verdiğim bir karar.”

" Seçebilirim. Bütün günümü yatakta bedenimin artık iyi çalışmayan kısımlarından kaynaklanan zorlukları sayarak geçirebilirim, yada hala düzgün çalışan kısımlar için Tanrıya şükrederek uyanabilirim.”

" Hergün bir hediyedir, ve gözlerimi açabildiğim sürece, yeni güne ve hayatım boyunca yaşadığım bütün mutlu anılarıma konsantre olacağım. "

" Yaşlılık bir banka hesabı gibidir. Yaşam yolunda yatırdıklarını daha sonra çekersin. "

Yani sana öğüdüm şudur ki;
hatıralarının banka hesabına, yatırabileceğin kadar mutluluk yatır.

Hala doldurmakta olduğum banka hesabımı mutlu anılarla doldurmaktaki payın için
sana çok teşekkür ederim…


Mutluluk için bu ana noktaları hatırlayın.

1. Kalbinizi nefretten arındırın.

2. Zihninizi endişelerden arındırın.

3. Basit yaşayın.

4. Daha fazlasını verin.

5. Daha azını bekleyin.

08 Eylül 2008

2008 Yılında Yaşamak

1. Şifrenizi yanlışlıkla mikro dalga fırınınıza girmeye çalışıyorsanız
2. Gerçek iskambil kâğıtlarıyla yıllardır fal bakmadığınızı fark ettiyseniz
3. 3 kişilik ailenize ait 15 adet telefon numaranız varsa
4. Yan masada çalışan arkadaşınıza e-mail gönderiyorsanız
5. Arkadaşlarını ve yakınlarını arayamama sebebin e-mail adreslerinin olmamasıysa
6. Alışverişten dönerken evinizde aldıklarınıza taşımaya yardım edecek birinin olup olmadığını anlamak için cep telefonunuzu kullanıyorsanız
7. Televizyondaki her reklâm, ekranın altında bir web adresi içeriyorsa
8. Hayatınızın ilk 20, 30 belki de 60 yılında sahip olmamanıza karşın, bugün evinizden cep telefonunuzu almadan çıkmak sizde paniğe yol açıyor ve almak için geri döndürüyorsa
10. Sabah uyandığınızda kahvaltıdan önce online oluyorsanız
11. Gülümserken başınızı yana yatırıyorsanız :)
12. Bu yazıyı okuyorsanız, başınızı sallıyor ve gülümsüyorsanız
13. Daha da kötüsü, bu maili kimlere forward edeceğinizi şimdiden biliyorsanız
14. Listede 9. maddenin olmadığını fark edemeyecek kadar meşgulseniz
15. Yukarı çıkıp listede 9. madenin olup olmadığını kontrol ettiyseniz


ve şu an kendi kendinize gülüyorsanız
2008 Yılında yaşıyorsunuz demektir.

İşte benim felsefem:)


"sahip olduklarinizdan verdiginizde,
çok az sey vermis olursunuz;

gerçek veris, kendinizden vermektir.

çünkü sahip olduklariniz, yarin ihtiyaciniz olabilir
diye saklayip korudugunuz seylerden ibaret degil mi?

ve yarin, kutsal sehre giden hacilari takip ederken, kemiklerini,
iz birakmayan kumlara gömen fazla uyanik bir köpege ne getirebilir?

ve ihtiyaç korkusu da, ihtiyaçtan baska birsey degil midir?

kuyunuz tamamen doluyken susuzluktan korkmak,
tatmin olamayan bir susuzluk göstermez mi?

çok fazla seye sahip olup, çok az verenler, bunu
gösteris isteyen gizli arzulari için yaparlar,
ki bu da armaganlarini yararsiz kilar.

ve bazilari vardir ki, çok az seye sahiptirler ve hepsini verirler.
bunlar hayata ve hayatin definesine inananlardir,
ve kasalari hiç bos kalmaz.

bazilari sevinçle verirler, bu sevinç onlarin ödülüdür.

bazilari ise istirap içinde verirler ve bu aci onlarin vaftizidir.

ve bazilari vardir ki, ne vermenin acisini hissederler,
ne sevinç ararlar, ne de bir erdemlilik düsüncesi tasirlar;

onlar, su vadideki mersin agacinin kokusunu salisi gibi verirler.

böyle kisilerin ellerinde tanri dile gelir ve
onlarin gözlerinden tanri, dünyaya gülümser.

istendigi zaman vermek güzel bir davranis olabilir; fakat
istenmeden, ihtiyaci hissederek vermek çok daha anlamlidir.

ve cömert olan için, verecek kimseyi aramak,
veris olayindan daha fazla sevinç getirir.

vermekten alikoyacaginiz herhangi bir sey olabilir mi?

sahip oldugunuz her sey bir gün verilecektir.

öyleyse simdi verin ve vermenin hazzini
mirasçilariniz degil siz yasayin..

çogunlukla söyle dersiniz:
'verecegim, ama hak edeni bulabilirsem.'

ne koruluktaki meyve agaçlari böyle düsünür,
ne de çayirdaki sürüler.

onlar, saklandiginda çürüyecek olani, yasayabilsin diye verirler.

herhalde kendisine günler ve geceler verilmesini hak eden
bir kisi, sizden gelebilecek seyleri de hak eder.

ve hayat okyanusundan içmeye hak kazanmis bir insan,
sizin küçük irmaginizdan da bir bardak su alabilir.

faydasindan öte, kabul etmenin gerektirdigi cesaretten ve
güvenden daha büyük bir deger var midir?

ve siz kim oluyorsunuz da, onlarin gögüslerini yirtarak
gururlarini korunmasizca ortaya seriyor, sonra da
onlarin degerlerini örtüsüz ve gururlarini
utanmasiz olarak degerlendiriyorsunuz?

önce kendinizi vermeye hak kazanmis ve
verme olayinda bir araci olarak görün.

çünkü gerçekte herseyi veren hayattir
ve siz kendinizi bir verici olarak belirlediginizde,
sadece bir tanik oldugunuzu unutuyorsunuz.

ve siz alicilar, ki hepiniz bu gruba dahilsiniz,ne kendinize
ne de size verene bir boyunduruk yüklememek için,
hiç bir minnet hissi tasimayin.

bunun yerine, armaganlari kanat yaparak,
verenle beraber yükselin;

çünkü borcunuzu gereginden fazla abartmak,
annesi özgür yürekli dünya,
babasi evren olan cömertlik olgusundan
süphe etmek demektir..."

HALİL CİBRAN

07 Eylül 2008

Bugün pazar...

Gözünüze bişey mi battı?Sözümü tutamadım:))
Tamam bu konuda konuşmak istemiyorum,nasıl sigara tiryakileri dayamıyosa bende en ufak bi sorunda bunu yapıyorum tamam mı?
Herkesin bir stres atma yöntemi var kendince.
Zaten blogum olmasının da tek sebebi bu desem yalan olmaz.
Başka maddi yada manevi beklentim yok.Bir yaptırımım da olamaz.Ben kalbimi dinlerim:D


Bunaltıcı bir pazar daha geçti.
Yarın okullar açılıyor.
Okula başlayacak bütün çocuklarımıza başarılar,annelere kolaylıklar,öğretmenlerimize sabırlar diliyorum:)))
Güzel bir yıl olur inşallah.
Feci kafiyeli oldu yaaw

Ama bu saat oldu hala banyo savaşı ve paça bastırma kavgası halindeyiz.
Cadı yeni bir pantolon aldı ama bu haftayı annemin nazları vs ile geçirince koca bir hazırlık haftası ziyan oldu.Terziye götürme imkanımız olmadığı için ben bastırıcam malesef:D
Lakin benim üzerine basıp çamur içinde gelme zevkinden onu mahrum bırakacağımı bildiği için çok kahırlı.Onun yorumuna göre nerdeyse kapri gibi bastırıcakmışım daha iğnelerken çığlık atmaya başladı.
-Ya bi dursana kız iğneliyeyim bakıcam
-Kısa bu kısaaaaa
-Bi tarafı uzun bi tarafı kısa oldu Allah ın cezası bi dursana bırakıcam şimdi bak
-Uzun olan tarafı yaappppp
-Ya nereye gidiyosun geri geri gelseneee
-Bak oturunca nereme çıkıyo yaa
-Ne halin varsa gör be! baban bastırsın,hıh!
(balkona kaçar ve onu vızıklatır bendeniz:P)
Neyse şimdi odasında bende onlar yatınca bastırıcam paçayı.

Canımda sıkılıyo zaten,bi çay alayım gelirim...

05 Eylül 2008

BEŞ SEVGİ DİLİ ni biliyor musunuz?

Bu ara yazdıkça yazasım anlattıkça anlatasım var.
Neden bilmiyorum:)
Bildiğim duyduğum sevdiğim her şeyi yazasım var.
Bir sürü yazı var taslakta bu sebepten:D
Yıllar önce yazlıkta alıp okumuştum bu kitabı.Birkaç günde bir gidip bittikçe kitap aldığımız için (özellikle yazın okuyacak çok zamanımız oluyor)ve kişisel gelişim kitaplarını sevdiğimden gözüme çarpmıştı bu da.Bazılarını okumak işkence olsa da:) bazıları gerçekten çok şey katıyor insana.Ve bu da kesinlikle "mutlaka birşeyler katacak" olanlardan.

Bütün insana dair neden? nicin? lerinize,özellikle "neden ben sevgimi gösteremiyorum" ve "neden beni sevdiğini hissedemiyorum" larınıza cevap bulacağınız bir kitap.

Özetini ve mantığını açıklayan bir yazı buldum paylaşmak istedim ama sadece kitabı tanıtıyor bu.Mutlaka alıp okumanızı öneririm.
Zira burda anlatılanlar binde biri.

**

ÖZETLE BEŞ SEVGİ DİLİ;

Sevgi deposunun dolu tutulması gerekmektedir. İnsanlardaki sevgi oluşumu işte bu deponun varlığına bağlıdır. Aşık olan kişi sevdiği kişini mükemmel olduğu illüzyonuna sahiptir. Aşık olma deneyiminin 3 nedenden dolayı gerçek sevgi olmadığı sonucuna vardı Dr. Peck.
a) Aşık olma iradi bir fiil veya bilinçli bir seçim değildir.
b) Aşık olmak gerçek sevgi değildir,çünkü çaba göstermeden yaşanır.
c) Aşık olan kişi diğer kişinin gelişimine yardımcı olmakla gerçekten ilgili değildir...
5 sevgi dilini aşağıya sıraladıktan sonra konu açıklamalarına geçeceğiz. Önce bu dillerin nasıl olduğu konusunda sizler tahminde bulunun.

(1) ONAY SÖZLERİ

(2) NİTELİKLİ BERABERLİK

(3) HİZMET DAVRANIŞLARI

(4) ARMAĞAN ALMA

(5) FİZİKSEL TEMAS

Yukarıdaki sıralanan maddeler 5 sevgi dilinin varlığından bahsediyor.
Şimdide bunların ne demek olduklarını öğrenelim.

(1) ONAY SÖZLERİ
Antik İbrani bilgesi Solomon "Dil; yaşamın ve ölümün gücüne sahiptir. Kaygılı bir yürek insanı bunaltır, ama sevecen bir söz onu neşelendirir." der. Sözlü iltifatlar veya takdir sözleri sevgiyi güçlü şekilde iletir.
”Bu kıyafetle çok şık görünüyorsun...”
”Ooo ! Bu elbiseyle çok hoş görünüyorsun...”
”Bu dünyada patatesi en iyi pişiren kişi sen olmalısın...”
Sevginin hedefi,istediğiniz bir şeyi elde etmek değil,sevdiğiniz insanın saadeti için bir şey yapmaktır. Bununla birlikte şu bir gerçektir ki onaylayıcı sözler aldığımızda karşılıkta bulunmak için harekete geçmemiz çok daha muhtemeldir.
Onay sözlerinde;
a) Cesaret verici sözler: Duyguları sezinlemeyi ve dünyayı eşinizin gözüyle görmenizi sağlar.
b) Sevecen sözler: Seni seviyorum kelimesi buna bir örnek. Bu tür durumlarda da eşiniz genellikle sesinizin tonuna yüklenmiş olan mesajı yorumlayacaktır. Kullandığınız kelimeler değil, konuşma tavrınız ve ses tonunuz çok önemlidir.
c) Alçakgönüllü sözler: “Pardon hanımefendi 2 dakikanızı alabilir miyim?” Ricalar iletişime yön verir ve kişinin kendisinin önemli olduğunu hissini verir.

(2) NİTELİKLİ BERABERLİK
Nitelikli beraberlikte bütün dikkatimizi kiminle berabersek ona vermemiz gerekmektedir. Kanepeye birlikte oturup,beraberce TV. İzlemek değil, televizyonu kapatıp tüm dikkatlerimizi toplayıp, birbirimize bakmamızdır. İkinizin beraberce konuşması, beraberce yürüyüşe çıkmanız, beraberce yemeğe çıkmanız vs. Birbirini seven 2 gençle, bir karı-kocanın aynı ortamda otururken bile davranışları farklıdır, çıkan gençler gözbebeklerinin içine bakar, dışarıdaki ortam 2.plandadır. Karı-kocadan biri ise mutlaka dışarıyı izliyordur. Garsona bakar, başka müşterilere bakar. Nitelikli beraberlik yoktur onlarda.
Nitelikli beraberlikte;
a) Birliktelik: Bedensel yakınlık demek değil,odaklanmışlıkla ilgili bir şeydir. Hem birbirimize dikkatimizi vemek, hem de ruhen yakınlık ve birliktelik demektir.
b) Nitelikli sohbet : 2 bireyin deneyimlerini,düşüncelerini,duygularını ve arzularını dostça ve rahatsız edilmeyecekleri bir ortamda paylaşmaları anlayışına dayanan diyalogdur.
Nitelikli Sohbet Ve Nitelikli Beraberlikte Dikkat Edilecek Hususlar:
1) Eşiniz konuşurken göz temasını sürdürün.(Eşinize tüm dikkatinizi verdiğinizi anlatır.)
2) Eşinizi dinlerken başka bir şeyle meşgul olmayın .(Başka bir şey yapmayın.)
3) Duyguları dinlemesini öğrenin.
4) Vücut dilini gözlemleyin. (Sıkılmış yumruklar,titreyen eller,gözyaşları...)
5) Sözünü kesmeyin. ( Araştırmalara göre bir insan karşısındakinin sözünü kesmeden yalnızca 17 saniye dinler. Ama susması gerektiğini bildiği zamanlar bu uzar ve susma süresi susana bağlı olur.)c) Konuşmayı öğrenmek: Eşinizle konuşmayı öğrenmeniz gerekmektedir. Mümkün olduğu kadar eşinizle sohbete girmekten kaçınmayın. 2 kişilik tipi vardır 1. Ölü denizdir : İsrail'de Galileo denizi, Jordan nehri yolu ile güneye ölü denizine akar, suyu alır fakat vermez. Bu kişilikte alır kesinlikle
vermez. Bilgisi vardır paylaşmak istemez, suskundur. 2.Çağlayan çayıdır. Gözden veya kulaktan her ne girerse ağızdan dışarı çıkar ve ikisi arasında nadiren 60 sn. vardır, her gördüğünü ve işittiğini anlatır.
d) Nitelikli faaliyetler : Birinizin veya her ikinizin ilgi duyduğu her şeyi içerir.
Vurgu ne yaptığınız üzerinde değil,neden yaptığınız üzerindedir. Amaç birlikte
bir şey yapmak ve "bana değer veriyor" imajını vermektir.

(3) ARMAĞAN ALMA
Armağanlar sevginin görsel sembolleridir. Kriz zamanlarında fiziksel varlığınız eşinize verebileceğiniz en güzel armağandır. Armağanın pahalı olması gerekmez. Nede her hafta verilmesi gerekir. Bu yüzden armağan insanın ilişkilerinde, kendisinin diğer kişinin karşısında kıymetli olduğu izlenimimi verdiği için etkili olacaktır. Bu armağanların çeşitliliği eşinizi ve arkadaşınızı daha iyi tanıdıktan sonra artacaktır. Bazen bakarsınız bir tatlı söz, bazen bakarsınız bir öpücük, bazen akşam yemeği, bazen de mahallenin çiçekçisinden alınmış kırmızı bir gül armağan için yeterli olacaktır. Ayrıca armağan; verdiğiniz kişide sizi de hatırlaması ve unutmaması ihtimalini arttırdığı için, ilişkinizin ve sevginizin de hatırlanacak olması yönünden çok önemlidir.

(4) HİZMET DAVRANIŞLARI
Hizmet davranışları ile eşinizin,yapmanızdan hoşlandığı şeyleri yapmanızı kastediyorum. Onun için bir şeyler yaparak ona sevginizi ifade edersiniz. Ricalar sevgiye yön verir ama talepler sevginin akışını durdurduğu için isteklerinizde rica etmeyi ihmal etmeyiniz.

(5) FİZİKSEL TEMAS
Çocuk gelişim alanlarında çok sayıda araştırma şu sonucu vermiştir: Kucaklanan ve öpülen çocuklar, uzun zaman süreçlerinde fiziksel temastan mahrum bırakılmış çocuklara nazaran daha sağlıklı bir duygusal yaşam geliştiriyorlar. Fiziksel temas evlilikte sevgiyi iletmek için güçlü bir araçtır. Fiziksel temas 2 ye ayrılır,
a) Örtülü temas:Vücudunuzu çaktırmadan sürtmek. Elini omzuna koymanız gibi.
b) Aşikar temas: Bilerek temastır. Masaj, elini tutmak gibi.
El tokalaşmaları da bir nevi teminattır. Vücut dokunulmak için vardır. Kriz zamanlarında neden iç güdüsel olarak,birbirimiz kucaklarız. Çünkü fiziksel temas sevgiyi güçlü olarak ilettiği için.

not:
Burada unutulmaması gereken en önemli nokta,
her insanın farklı sevgi dili olacağıdır.

Eşiniz için 1. sevgi dili nitelikli beraberlikken arkadaşınız için de 1.sevgi dili onay sözleri olabilir. Erkek için 1. sevgi dili hizmet davranışları iken kadın için armağan alma 1. sevgi dili olabilir..


KAYNAK : 5 SEVGİ DİLİ (Garry Chapman)

BİR SÜRE SONRA...


Bir süre sonra,
bir eli tutmakla, bir ruhu zincirlemek arasındaki
ince farkı öğrenirsin,

Ve aşkın yaşlanmak,
birlikte olmanın da güvende olmak
anlamına gelmediğini öğrenirsin.

Ve öpücüklerin sözleşme
ve hediyelerin de vaat olmadığını
öğrenmeye başlarsın.

Ve yenilgileri
başın dik ve gözlerin açık karşılamaya başlarsın,
bir çocuğun üzüntüsü ile değil,
bir yetişkinin zarafeti ile…

Ve herşeyi,
bugünü düşünerek yapmayı da öğrenirsin,
çünkü yarın ile ilgili herşey belirsizdir.

Bir süre sonra güneş ışığının
yakıcı olduğunu öğrenirsin,
eğer fazla maruz kalırsan.

Bu yüzden
başka birisinin sana çiçek getirmesini beklemeden
kendi bahçeni yarat
ve kendi ruhunu kendin süsle…

Ve göreceksin ki dayanıklısın
…ve kuvvetlisin
…ve değerlisin…

Veronica A. SHOFFSTALL

04 Eylül 2008

TEMPLATEESSSSLERİNİZİ BOZARIMMM:))

-Anananee bak annem gene bilgisayara oturuyoo (kim bu? cadı tabii)
-Bana bakk okursam ananene neler yazdığını
-Okuuu

Yazı okunur,anane çat güler çat ağlamaklı olur:)

-Bak beni rezil ediyo,nankör! ver o zaman paramı kız!!
-Bende açcam bi tane bunlardan "hiç bi dediğimi yapmıyo kımıldamıyo tembel" yazcam(hah işte bu süper olurdu:P)
-Yaa anane ya sen annemin yazdıklarına baksana resmini bilem koydu(oohh yapıyo bu arada bana)
-Yalan,kısss kimse görüyomu bunu,bakim hangi resmi koydun
(acaip poz verir ve sürekli beğenmediğini sildirir annecim)
-Ayyy ne ara çektin bunu kötü çıkmış
-Yok annecim çok güzel,üstelik ispat niteliği var bunun

Pekte hoşuna gitmiş olucak ki,yemek sırasında
-Bunlar rezil ediyolar beni gasteye,yok neydi oraya bilgisayara nete koydular kalk artık ordan derken denk getirmiş aynı cadı gibi duruyorum orda:)
-E bütün dünya görcek anne yolda tanıcaklar artık senii
-Sahimi kıs,hani çok gören yoktu,çek beni ordan!!

Akşamüstü sebepsiz bir celallenme seansı atlattık,bünyem epey hırpalandı
ama gene yollamadım(başkası olsa elleriyle yollardı:(
Hep diyorum ya,aşırı otoriter ve alışkın değil ona "hayır" denmesine.
Yıllardır da yalnız yaşıyor ve gerçekten seviyor bunu.
Bir yaştan sonra ev ev üstüne olmuyormuş hakikaten.
Neyse yemek yedik,çay içtik eve gitti yarın aldırıcam akşam yemeğine.
Şükür herşey sütliman şu anda.

Bu arada blog dünyasına bodoslama dalan cadı tehditler savuruyo demedi demeyin
-Baaa bak,senin blouna gelipte amanda gördük ne güzel yazıp gitmesinler fena yaparım!
Bana yazsınlar yorum:'(
hepinizin temmplatteee (ağzını yayarak ve çiklet gibi söylüyo) lerini bozarım!!(she-ra mübarek:P
anlasa içim yanmaz birde dalga geçiyo onlarla uğraşıyosun diye kıskançç cadıı)

Yorumu size bırakıyorum yani:))

Ve son olarak kafam dolu olduğu ve okuduğumu zor anlayabildiğim için, yanlış anlamadan mütevellit kırgınlıklarım oldu.
Kırıldığım zaman güçsüz hissediyorum kendimi,koruyucu kalkanım kayboluyor ve o zaman ne dediğimi ne yaptığımı bilmiyorum.
İstemeyerek can yakıyorum bazen.Kasımpatım canımla sebepsiz sallandık ama yıkılmaz bi esintiyle kocaman bir dostluk:)

Blog dünyasında bir küskünlük,bir terslenme,taş atma,bir yanlış anlaşma rüzgarıdır gidiyor zaten bari biz büyükler yol alalım ki yol gösterelim değil mi?

Değer verdiğim insanlarsa eğer buna sebep, o zaman kaale alır ve düzeltmek için elimden geleni yaparım.Mutlaka bir ortak payda buluşuruz.Çok şükür yerine konmayacak kadar değerli dostlarımı kaybetmedim, burda bile dostluk,emek istiyor..

Ama eğer sesimi çıkartmaya değmeyeceğini ve yokluğunun bir şey kaybettirmeyeceğini düşünüyorsam, benden bir beklentisi olduğunu farkedersem,ya da taban tabana zıtsa benimle..o zaman sadece SUSARIM..Ne arkasından ne de kendisiyle konuşma ve iletişmeye gerek duymam.Tek kötü söz etmem ardından.Allah a havale etmek en güzelidir.

Ve asla hakkı yok kimsenin deşarj olmak,kafasını hayatın mengenesinden kurtarmak için burda vakit geçiren,paylaşıma sunan yüreklerin enerjisini bitirmeye..

"Ben" diliyle anlattım ama blog dünyasında gördüğüm gereksiz sürtüşmeler beni şaşırttı ve canımı sıktı fazlasıyla.
Doğru tektir ve yapılması gerken de budur.Saygı gösterin ki saygı bulun.

Gökten 3 elma düşmüş:)))
Anlayana sivrisinek saz..

ve son olarak gene bana gelen güzel bir maille (tam yeri tam sırası) bitiriyorum

Ne güzeldir birine ' İyi ki Varsın' Diyebilmek..
Bu ' biri' hayatınızdaki o boşlukta iyilerin derinliğini bırakmıştır.
Bıraktığı derinlik de, devamında iyi damlalarını ardından getirmek de gecikmeyecek ve
'İyikiler' denizini oluşturacaktır.
Bu deniz berraktır.
Ayaklara batacak çakıldan ıraktır.
Ne kadar derine giderseniz gidin denizin dibi aynı mavilikte olacaktır.
Bu deniz suskundur.
Sizi fırtınalarında savurmaz.
Başka denizlerdeki fırtınaların önceden habercisidir.
Onu izlerken dalıp gidersiniz hayallere, ama şu anki gerçeklerle..
Bu deniz Filizdir.
Yeşilinin taze kokusu,yeni doğuşların müjdesidir.
Emekle beslenir,meyveleri çeşit çeşit renk renkdir.
Bu deniz paylaşımdır.
Lokman ağzındayken, kursağı boş olanları düşünmektir.
Ne fark eder ki' deyip geçmemektir.
Binlerce deniz yıldızı sahile vurduğunda,'hangi birini okyanusa geri göndereceğiz' dememektir.
Bir tanesi için bile çok şey fark ettiğini bilmektir..
Bu deniz ' Sevgi' dir..
Her harfinin hakkını vererek söylemek,değerini bilerek yaşamaktır.

Sözde değil Özde Sevmektir…

Bu gün kaç kişiye ' İyi ki Varsın ' dediniz…? ? ?
.

OOFF OFF KÖMÜR GİBİ YANIYORUM OOFF

Eveettt şimdi haberler:)
Bu ara zaten ne dünyadan ne bişeyden haberim yokmuş gibi dünyam dört duvar ve
belalı dörtlü arasında geçmekte,dolayısıyla bilgisayar başına oturabildiğim nadir zamanda kafamı toparlayıp başka konuya adapte olamamaktayım.
Annem iyi maşallahı var ben eve yollamıyorum dinlensin diye hem de cidden bıktı yalnızlıktan gibi geliyor ama o gitme derdinde,olmadı elinde tozbeziyle ballerine cif edasında gezinip vıdır vıdır konuşuyor bütün gün sağolsun:)
Hatta şu an bile aralıksız konuşmakta

Yorumlarınıza çok teşekkürler çok mutlu oldu,ona da okumasam pc başına bir saniye oturmama imkan yok zaten zira anında çocuk gibi tepemde bitip "ııgghhhh" diye iç geçirip gariban edasıyla bakıyo sonra "benle ilgilenmiyosun gideyim ben bile diyor,inanmıyomusunuz yoksa,buyrun;


Diğer maceralarını ise okuyabileceğiniz yeni bir kaynak var,zira annecim sağolsun tükenmez bir eğlence mekezi gibi maşallah:)
Evet asıl haber şu ki,blog yazmayı sevmeyen cadım gaza geldi ve bloguna yazmaya başladı ananesi sayesinde ,ziyaretlerinizle onu bunaltmanızı ve canına okumanızı rica ediyorum hehe:))
Gerçi kısa bi süre sonra derslerden nefes alıp yazabileceğini hiiç sanmıyorum ama,neysee
cadının blogu için TIKLAYALIM (tabi beni okuduktan sonra yada yeni pencerede)

Yazacak çok şeyim var aslında bu ara,ama ne yapalım annem susmadığına göre kalkıyorum görüşmek üzere,lütfen yanlış anlamayın beni bu ara kafam çok dalgın ve sizi ihmal ediyorum ama takipteyim hepinizi..yorum yazamasamda..

02 Eylül 2008

AÇIKLAMA VE TEŞEKKÜR

YORUM YAZAN DOSTLAR,ELLERİNİZ DERT GÖRMESİN ANNEME DE OKUDUM DEMİN BENİM VE SİZİN YAZDIKLARINIZI GÖZLERİ DOLDU:)
ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM SAĞLIK HERŞEYİN BAŞI GERÇEKTEN,
ANNEM İYİ ÇOK ŞÜKÜR İLAÇLARINI ALDIK VE BENDE KALICAK
YOLLAMIYORUM EVİNE:))
BÖBREKLERİNDE UFAK MM LİK KİSTLER VE BİRİNİN DUVARINDA İNCELME VAR,ZATEN BİLİYORDUK AMELİYAT ÖNCESİ SÖYLEMİŞLERDİ TEDAVİSİ YOK SANIRIM.
ONUN DIŞINDA BİR SORUN YOK 15 GÜNDE BİR ULTRASONLA TAKİP EDİCEKLER.

OTTOMANS DÜN DOKTORA KARŞI DEĞİLDİ TAVRIM,YORUM YAZAN ARKADAŞTA EMİNİM BAZI DUYARLILIĞINI YİTİRMİŞ OLANLARI KASTETTİ.
SEPETTEKİ BİRKAÇ ÇÜRÜK YUMURTA HEPSİNİ KOKUTMASIN-KOKUTMAZ DA ZATEN.
İSTİSNALAR KAİDEYİ BOZMAZ BAŞIMIZIN TACI DOKTORLAR.
AMA GAYET SOĞUKKANLI VE UMURSAMAZ OLANLAR DA VAR İÇLERİNDE BİLİYORUZ BUNU.HATA YAPANLAR,ZAMANINDA TEŞHİS EDİLEMEYEN HASTALIKLAR YÜZÜNDEN OLAN KAYIPLAR VAR VE BUNLAR KORKUTUYOR.
GÜVENİMİZİ SARSIYOR İSTER İSTEMEZ.
ANNEMİN DAHA UZUN SÜRE ACI ÇEKİCEK OLMASINA DAYANAMADIM SADECE.O ANDA O KADAR DA MANTIKLI DÜŞÜNEMİYORSUN.SICAĞI SICAĞINA YAZILMIŞ BİR YAZI LÜTFEN ALINMA.KİMSE ALINMASIN ASIL ALINMASI GEREKENLER DURURKEN.
BURDA İŞLER "MUAYENEHANEME GEL" ŞEKLİNDE YÜRÜYOR BİLMEM ANLATABİLDİM Mİ?VE BU HİÇ ADİL DEĞİL.
AYNEN BÖYLE:

CANININ PARÇASI ACI ÇEKERKEN HERKES DÜŞMAN GİBİ GELİYOR SEN ÇOK İYİ ANLARSIN BUNU ANNENİ ÖZLEMİŞSİN BAK:)
ALLAH BAŞIMIZDAN EKSİK ETMESİN.YANINIZDAYSA DAHA SIKI SARILIN YA DA ARAYIN HEMEN.
KAYBEDENLERE SABIR DİLİYORUM NUR İÇİNDE YATSINLAR.

GÜLÜMSEYİN HADİ..

01 Eylül 2008

sorma neden niçin..her şey yalnızlıktan...:(


Pazar akşamı gene annemin ısrarlı davetiyle yemeğe gittik,hem de ertesi gün ramazan başlıyor gönlünü hoş edelim dedik:)
Neyse güzel oturduk sabırsızlıkla bekleyen annecim çayı bile demlemişti,yemek yedik sohbet ettik,eve dönerken "yarın bana gel ilk günü bak birlikte olalım" dedim sevindi canım benim.Yalnızlığa ne kadar alışkın olsa da ve sevse de artık yemek yapıcak,doyurucak,ona güzel şeyler söylicek naz yapıcak birilerini arıyor .Yemeği o yapıcak,"ellerine sağlık canımın içii" diceksin yalnız:)) Kendisini işe yarar hissetmek istiyor sanırım.

Gece uykum kaçtı,kaçtıkça kaçtı:D
Sahura kadar oturdum,çayımı içtim yattım ama tlf umun saatini kurdum.
Sabah çaldı uyandım cadımı uyandırdım,o sırada yeniden çaldı alarm,benim tlf um evde sessizdedir yada titreşimde çoğu kez.
Aaa baktım annemim resmi,beni aramış ve tlf sessizde ama alarm çalınca anında açmışım kazara-bu tuhaf tesadüfler zinciri bana hep olur-
Lakin konuşamıyo,çok fenayım ben ölüyorum dedi kapadı(daha önce de bunu çok kereler yaptı,çoğu zaman sadece bir mide spazmı yada böbrek taşı sebep oluyor ama 2 sene önce ameliyatını olmuştu-lakin bela bişey bu bünye yeniden yapıyor ve annem ısrarla su içemem onu yapamam bunu yapamam deyip hayatı zorlaştırmakta kararlı,acile gittim ben lafını duymadığınız bir an yok ağzından)
Gene de çok korktum,15 dk mesafe saat gibi geldi bu defa ve hemen aldık evden perişan olmuş acıdan ağrıdan yazık içim sızladı (kimi kimsesi olmayanları düşündüm o an)
Ve anneme bişey olursa ben ne yaparım ı...

Hastanede hemen bir iğne,bir röntgen eve döndük uyudu yorgunluk ve iğnenin etkisiyle.
Öğleden sonra yeniden gittik bu sefer ultrason dedi aynı şabalak doktor,artık röntgenmi kaldı dicektim,ısırdım dudaklarımı "keşke ultrasonda yazsaydınız da bugün bitseydi" dedim,ağrıdan ölücek gene etkisi geçince iğnenin bildiğiniz gibi...
"Belki yarında göremem bişi tomografi isterim" demez mi?
E be geri zekalı,ne isticeksen hepsini yaptır en iyisinden sana da eziyet olmasın hastaya da demi..

Eve gelirken ilaçlarını da aldım gayet mutlu yemekte yaptım yedik şimdi iyi maşallah.
Yazlığa gidip çamaşırları toplayıp yatağını düzelttim bulaşıkları kaldırdım,panjurları kapadım kilitledim(jet hızıyla:)) ve bana getirdim.
Erken uyumak istiyor ben de yatıcakmışım çok yorulmuşum öyle dedi:))
Sonra cadımla yer değiştiler biraz bakınma fırsatım oldu.

Neyse ramazan hayırlı başlamadı ama..Allah beterinden saklasın derler..

hayırlı ramazanlar