09 Ekim 2008

UMUT...

Umut etmeyi unutalı çok oldu,
seni unutmayalı çok oldu..
Sen giderken götürdüğün beni,
içindeki hangi şey sahiplendi ki..
Hangi kavşakta düşürdün hiç bilmedin,
sonra nasıl yaşadım,
yaşadım mı önemsemedim
..

Sonra ne varsa sana söyleyemediğim, ben onu içimde mısra mısra bağırırken,
kalemle tanıştım tesadüfen.. Şiir diyorlar adına, iyi yazıyor diyorlar, ben yazmıyorum aslında, kanıyorum, bilmiyorlar.. Ömrüme pazarlıksız bir acıyı bırakıp gittiğin günden beri yaramsın! Şimdi her kışım yaşlı, her baharım bayat.. Ömrün çadırlarında üşüyorum, bir çay bile ısmarlamıyor hayat! Çorapları hiç eskimeyen, ey uçsuz bucaksızlığa tünemiş hayat, nasılsın?


Gittim yanıldım,
kaldım yoruldum.
Üşüdüğüm de oldu,
beş para etmedi yalnızlık!
Tüm bedelleri pişmanlıklarla yoğurup,
günde 3 posta alıyorum,
ders olsun diyorum,
kendimi kandırıyorum..
Kabahatim misin bilmem,
benim ki yalnızca sitem..


Yaralanan kuşun kanadını sararlar değil mi sevgili, uzak yolcuların susuzluktan çatlamış dudaklarına, bazen saç telleri kıvamında bir şeyler sararlar değil mi sevgili.. Ama sen, ne dudaklarımdaki susuzluğu sordun, ne de parmaklarınla kırılmış kanadımın yarasını sardın! Sana ömrümün sonuna kadar sitem edersem, gözlerin gözlerimden hesap sorabilir mi?

Sevginin ısıtamadığı, acının ağlatamadığı yerlerde, bir şarkının notalarında ya da
bir şiirin mısralarında saklanmak hala.. Ve yaşamak nefes alıp vermekse, ne ala..

Hiç yorum yok: